İş Gücü - Nedir, tanımı ve konsepti

İşgücü, hem fiziksel hem de entelektüel olarak üretken bir faaliyet geliştirebilme yeteneğidir. Karl Marx tarafından icat edilen bir kavramdı. (makale boyunca bu düşünürün fikirlerine değineceğiz).

Yani iş gücü, bir kişinin bir mesleği icra edebilecek zihinsel ve motor kapasitesidir.

Unutulmamalıdır ki, üretim araçları (üretim için gerekli malzemeler ve mekanik ve teknolojik araçlar) ile birlikte işgücünün, bir toplumun talep ettiği mal ve hizmetleri geliştirmeye yönelik üretim süreçlerinin bir parçasıdır.

Ayrıca işgücünün ücretinin maaş olduğunu belirtmekte fayda var (bunu daha sonra inceleyeceğiz).

İş gücü ve emek arasındaki fark

Karl Marx, emek ve emek gücü arasında ayrım yapar. Birincisi, ikincinin sonucu veya gerçekleşmesidir. Yani iş, bir kişinin çalışmasının, bir meta elde etmesinin sonucudur. Bunun yerine, emek gücü, göreve uygulanan çabadır.

Bir örnekle daha iyi anlayabiliriz. Kendini ayakkabı imalatına adamış kişi. İş gücü, belirli bir zamanda işinize adadığınız bilgi ve becerilerdir. Bunun yerine iş, piyasaya çıkan bir çift ayakkabıdır.

Bir meta olarak emek gücü

Yukarıda anlatılanlar dikkate alındığında, Marx'a göre işçi, emek gücünü meta işlevi gören eserini değil kapitaliste satar. Karşılığında işçi ücret alır.

Bunun önemli bir anlamı vardır, çünkü Marksizm açısından işçi çabasını satmaktadır. Ancak bunun değeri, ürettiğinin (malların) değerinden daha azdır. Böylece, emek gücünün değeri ile işçinin yarattığı değer arasındaki fark, Marx ve Engels'in artı değer dediği şeydir.

Ayrıca Marx'a göre işçi, üretim araçlarına sahip olduğu için bir şekilde emek gücünü kapitaliste satmak zorundadır. Bu nedenle, bu teoriye göre üretim araçları daha az özel kalamaz, kolektif olmalıdır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konu da, Marx'a göre, işçilerin emek güçlerini bir meta olarak satmaya başlamasının kapitalizmden kaynaklanmasıdır. Daha önceleri, örneğin ekonomik sistem köleliğe dayalıyken, köleler ücret karşılığında emek güçlerini sunamazlardı.

Ayrıca, feodal zamanlarda, feodal bey ile onun serfleri arasındaki ilişki, kölelerle olandan daha az eşitsizdi. Ancak serf oldukça sınırlıydı ve örneğin efendisiyle görüşmeden işgal ettiği toprakları terk etmeye özgürce karar veremiyordu.